top of page
Ara
aysunesgin

Karantina bana yalan söyledi ve asla bitmedi

Güncelleme tarihi: 18 Nis 2021

Kafka, Dönüşüm'ü yazarken efsanevi giriş cümlesini "Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini iki oda bir salon olan evinin neredeyse hiç kullanılmayan misafir odası olarak buldu." şeklinde kursaydı, hamam böceklerine yine de hak ettiği değeri verebilir miydik? Hayatı boyunca hiç sigara içmemiş bir insan, Yunan ezgilerini dinlerken bir anda kendisini sigara paketi gibi hissedebilir desem, bana güvenir miydiniz? Karantina gün sayısıyla hayal gücü arasında doğru orantı olduğuna her geçen saniye daha fazla inandığım şu günlerde astral seyahate çıkmayı teknik olarak başaramayan bünyem farklı alternatifler arıyor diye düşünüyorum.

Misafirler mi odasına yabancıydı, yoksa ev halkı mı?


Bendeniz; üç çocuklu, evin hanımının ilkokul öğretmeni, evin babasının bankacı olduğu sevimli bir ailenin, geniş mi geniş, düzenli mi düzenli misafir odasıyım. Kâh hiç tanımadığım, kâh da aileden birisi sayabilecek kadar aşina olduğum misafirlerin gelmediği günlerde kapım sımsıkı kapalıdır. O nedenle de yılların eskitemediği koltuk takımımdan tutun da nice şen kahkahalı hanımlara hizmet etmiş servis sehpalarıma kadar mum gibiyimdir, keyfime de diyecek yoktur hani. Gelin görün ki, ne zaman havalar soğusa, çetin kış koşulları geri gelse; salonda alev alev yanan sobanın sıcağına özenirim keza bana hiç ulaşmaz, özellikle de gece oldu mu soğuktan tir tir titrerim, gözüme uyku girmez de sabahı zor ederim. Ev halkından sadece baba sigara içer amma velakin ortada duran o kocaman, ağır mı ağır, ser verip sır vermeyen sehpanın üstü çeşit çeşit sigara paketleriyle doludur. Koltuklarımın üstü de ayıptır söylemesi, el emeği göz nuru dantellerle kaplıdır. Vitrinimin içinin hınca hınç dolu olması bazen sinirlerimi bozar ama evin neşesi, bıcır bıcır sesli çocuklarının fotoğraflarını görünce içimin yağları eriyiverir. Bazı günler kapım aniden açılıverir, hazırlıksız yakalanırsam azıcık utanırım ve hatta şaşırırım da, yalnızlığa alışmışımdır çünkü ama o zaman anlarım ki o gün şenlik var. Gelen, giden hiç bitmez; her köşemi dolduran şen kahkahalar da hiç kesilmez. Evin hanımı çok hamarattır; çeşit çeşit böreğini de açar, türlü türlü tatlısını da hazırlar. Tavşan kanı çayını da sabah demlemiş olur, pırıl pırıl ve ince belli çay bardaklarını dolduran çayın kokusu sanki benim bütün hücrelerime nüfuz eder. Misafirler bir yandan yer içer, bir yandan da çaktırmadan birbirlerini süzer. Her biri de yeni gelin gibi şıkır şıkır süslenmiş olur ama kimse kimseye güzel söz söylemez, içlerinden neler geçtiğini de kimsecikler bilemez. Çayın kokusundan mıdır, yoksa evin hanımının güler yüzünden midir bilinmez ama her misafir mutluluk sarhoşu kalkar koltuklarımdan. Bayram tadında geçen bu günler hiç bitmesin isterim çünkü bilirim sonrasında beni yine sessizlik, yalnızlık, soğuk geceler bekler. Kapım yine sımsıkı kapanır, üstüme bir ağırlık çöker. Evin salonundan gelen seslere kulak kabartmaya çalışırım ama nafile yine bir başımayımdır, yine tek tabanca, yine yapayalnız. Öylece günler hatta haftalar geçer, sabırla kapımın yine açılmasını beklerim. Ruhum, mahallede arkadaşlarının oyuna almadığı o ufaklık gibi keyifsiz; kalbim ise fırtına öncesi durgun denizler kadar dingin olur. Kapım yine, yeniden açılıncaya dek.


Uzo kadehinde paramparça aşklar ve küller


Ruhum, hiç açılmamış bir sigara paketi gibi. Hücrelerimse; yan yana dizilmiş izmaritlerden farksız. Hepsi birbirine sıkıca tutunmuş, karanlığın içinde keşfedilmeyi bekliyor. Hiç tanımadığım bir sima, hiç duymadığım bir nefes ruhumu açsın, en ücra köşesine dokunsun, sonra da sorgusuz sualsiz dudaklarına götürsün istiyorum beni. İşte o zaman hiç olmadığım kadar yanacağım, belki dumanım tütecek, belki de ruhum is kokacak, kim bilir. Yavaş yavaş sararacağım, canlı halimden eser kalmayacak, eskiyeceğim, yıpranıp solacağım belki de. Her bir köşesini ayrı mezenin süslediği, kahkahanın dedikoduya katık edildiği bir masanın uzo kadehine eşlik edeceğim belki ve hatta küllüğünde tükeneceğim usul usul. Yine de yanmak, kavrulmak ve alev almak istiyor ruhum, ardından da küle dönüşmek sessizce. Ah kalbime bir türlü söz geçiremeyen uçarı ruhum, ne çok yordun gözü yaşlı kalbimi. Yunan tavernasında, arka arkaya kırılan tabakların kırıkları bir bir batıyor sayende damarlarıma. Aşk acısı bu, yeni alınmış bıçak kadar keskin. Hücrelerimin yanıp kül olmak istemesi hep bu yüzden. Aşk acısı bu, sabahı zor edilen gece kadar karanlık. Ruhumun sararıp solmak istemesi hep bu yüzden. Aşk bu, acısıyla beraber hem ruhumu hem kalbimi ele geçiren. Keskin, karanlık ve sıcacık. Aşk bu, bu aşk.


***


Gregor Samsa'nın sıra dışı sabahıyla başladık, sobalı evlerde geçen çocukluğa damgasını vuran misafir odasıyla devam ettik, yeri geldi uzo kadehlerimizi zihnimizde tokuşturduk, yeri geldi aşk acısında boğulduk. En nihayetinde ise; yine, yeniden insanın ruhunu kemiren korkular kadar karanlık bir pazartesi gününün daha sonuna geldik. Gelin bu kara delikten el ele verip birlikte çıkalım (bu birlik beraberlik ruhumuzu olur da kaybetmezsek eğer parti bile kurabiliriz, kim bilir) ve Ronnie Walker - Love Is An Illusion kulaklarımızın pasını, ruhumuzun da tozunu silsin!


Kağıthane

90 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page