top of page
Ara
aysunesgin

Vampirlerin bana verdiği yetkiye dayanarak aşk acınızı imha ediyorum

14 Şubat'a en çok yakışan ve şöyle kana kana içmeyi özlediğiniz nedir diye soracak olsaydınız, yanıtım tabii ki şalgam suyu olmazdı (ki nedense son aylarım kendisiyle çok haşır neşir geçiyor) ama kanımca nane yapraklarıyla süslenmiş bir mojito bardağı da olmazdı. Buz küplerinin cirit attığı o görüntü bile bünyemde vitamin c-çinko-propolis tabletlerime koşarak sarılma hissi uyandırıyor. Korona hoca, sana yalvarıyoruz, bitir artık şu maçı, olmaz mı?

Bundan tam 13 sene önce, tanıdığım çoğu kişinin büyük bir heyecanla izlediği Alacakaranlık serisi, şu ana kadar nedense ilgimi hiç çekmemişti. İnsanlık olarak teknolojide ilerlediğimiz (her ne kadar kirli nevresim takımını temiziyle otomatik olarak değiştirebilen robotlar hala üretilmediyse de), samimiyet ve dürüstlükte gerilediğimiz, gözle göremediğimiz ve hatta dahi varlığından şüphe ettiğimiz virüsler karşısında boyun eğdiğimiz şu günlerde; vampirler camiasına bir göz atayım dedim. Yıllar yılı, her yaz tatilinde 50 faktör güneş kremi boca edilmemiş hücrem kalmadan bir saniyem bile geçemediği için, beyaz tenli olmama dair can sıkıcı boyutta öz eleştiride ve ufak çaplı isyan girişiminde bulunmuşumdur. Ancak ve ancak pek sevgili Cullenlar'la tanıştıktan sonra her ikisinin de ne kadar yersiz, haksız ve gereksiz olduğunu görmüş bulunuyorum. O nasıl bir beyaz ötesi tendir, onlar nasıl ürkütücü ama nefis göz rengidir, o nasıl bir baston yutmuşçasına dik oturuştur şeklinde devam eden bir şaşkınlık listesi çıkarabilirim.


Hayretler içerisinde kalarak filmleri izleyeduran ben; paralelde ve hiç farkında olmadan yine, yeniden ve her sene olduğu gibi malum gün 14 Şubat'ın sarıp sarmalayıcı etkisine girivermişim. Bu muazzam günü; kapıma yığılan demet demet güller, balkonumu donatan öbek öbek konfetiler (salonumun her bir köşesine saçıldıkları ve nasıl temizleyeceğimi düşündüğüm o dehşet verici anı tasavvur bile edemediğimden balkon en mantıklı seçim olacaktır) ya da elinde kırmızı balonla bana yaklaşan, boyumdan daha uzun olacağı muhtemel bir oyuncak ayıyla geçirmeyi hiçbir zaman tabii ki hayal etmedim. Şu da bir gerçek ki, sevgilim bana sürpriz yapsa ve tam da öğle saatinde kendisini karşımda bol soğanlı lahmacun öbeğiyle ve şişelerce acılı şalgam suyuyla görsem dünya üzerindeki en mutlu kadının ben olacağımı asla inkâr edemem. Sanıyorum bu hayalin gerçekleşmesi için elzem olan iki büyük unsurda göz ardı edemeyeceğim eksikliklerle karşı karşıyayım: (1) Sevgili (2) Kağıthane'ye servis yapan muhteşem bir lahmacuncu. (Sevgili Nevzat Aydın, ne olur artık duy sesimi) Genç kızların gönlünde taht kurmuş vampir delikanlımız Edward'ın, arkasına "Bal rengi gözlerinin hastasıyım, yolların ustasıyım." cümlesini rahatlıkta yazabileceğimiz kamyonetini elinden düşürmeyen fani güzel Bella'ya olan aşkından satırlarca bahsedecekken konu nasıl oldu da lahmacun-şalgam aşkıma geldi inanın hiç bilmiyorum.


Aşk demişken, çoğumuzun hayatında bizi en az bir kere kör kuyularda merdivensiz bırakmış; acımasız mı acımasız, taş kalpli mi taş kalpli, sevimsiz mi sevimsiz malum şahıs(lar) vardır diye düşünüyorum. (Bahisleri geçince kalbim nasıl da sevgiyle dolup taşıyor değil mi, ilahı onlar) Böyle durumlarda keşke Nermin Yıldırım'ın 'Unutma Dersleri' kitabında olduğu gibi 'Mazi İmha Merkezi'ne gidebilsek ve üç beş seansta, kıymetini kendisinden uzaklaştıktan sonra anladığımız başlangıç noktamıza dönebilsek. Gerçi şu içli dışlı geçirdiğimiz 39 senenin hatırına kendimi az buçuk tanıyabildiysem eğer, âşık olduğum o (yukarıdaki sıfatları kopyala-yapıştır) varlıkla geçen güzel anların yok olmasına neden olacak bir imha sözleşmesine imza attığım için tahminen pişmanlıklar denizinde uzunca bir süre yüzerdim. Kendime işkence çektirmek de asla ve asla değişmeyen muhteşem huylarımdan birisi olduğu için, orası kesin piranaları ve timsahlarıyla meşhur bir deniz olurdu. Pirana ve timsahların bir arada, üstelik de denizde olmalarına eminim ki şaşırdınız ama genellikle kendime en kaliteli ve eşi benzeri olmayan işkenceleri layık gördüğüm için; anıların imha edilebildiği bir dünyada böyle denizler de bizlerin hizmetinde olacaktır.


O zaman; vampirlerin de gönüllerince güneşlendiği ve en azından renklerinin kırıldığı, dünya üzerindeki tüm timsah ve piranaların dost canlısı olmaya karar verdiği, aşk acısıyla bezenmiş kötü anılarımızı kağıtları yok eder gibi sıkıştırabileceğimiz imha makinelerinin üretildiği ve kapımızda lahmacunlarla bize sürpriz yapmak için bekleyen sevgiliye kavuştuğumuz nice 14 Şubatlarımız olsun diyelim. Bu temennileri sindirebilmek için meditasyon ve/veya yüz yogası şart oldu sanırım. Belki öncesinde bir kuple Queen - Crazy Little Thing Called Love dinlense, çakraların açılmasına yardımcı olabilir.


Aşıklar şehri Kağıthane





57 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page